Bir varmış, bir yokmuş... Uzak diyarlarda, çiçek kokulu bir köyde, minik bir evde yaşayan Nehir adında tatlı mı tatlı bir kız çocuğu varmış. Nehir, annesi, babası, dedesi, ninesi ve minik kedisi Pofuduk ile birlikte yaşarmış.
Bu evin en güzel zamanı, her akşam kurulan büyük, rengârenk sofraymış. Herkes işinden gücünden döner, sofrada bir araya gelir, birlikte yemek yer, sohbet eder, kahkahalarla evi çınlatırlarmış. Fakat Nehir bir gün fark etmiş ki sofrada bir eksiklik var: Herkes yemek yiyor ama kimse yemeklerin sihrini görmüyor!
Nehir’in dedesi eskiden masal anlatıcısıymış. Bir akşam sofrada dedesine sormuş:
— Dede, bu sofrada neden hiç sihir yok? Hep aynı yemekler, hep aynı sohbet... Ben başka sofralar gördüm, renkli, şarkılı, oyunlu... Bizim soframız neden sihirli değil?
Dede gülümsemiş, göz kırpmış:
— Ah benim minik torunum... Her sofrada sihir vardır aslında, ama onu görebilmek için kalbinin kapılarını aralaman gerek.
Nehir bu sözü çok merak etmiş. O gece yatağına yattığında, pencereden ay ışığı içeri süzülmüş. Tam gözlerini kapatacakken, Pofuduk miyavlayarak pencereye tırmanmış. Ve işte o anda bir mucize olmuş!
Ay ışığı birden renklenmiş, Pofuduk’un tüyleri parlamış ve pencereden içeri minicik bir peri girmiş. Adı Sofra Perisi’ymiş.
— Merhaba Nehir, ben Sofra Perisi. Sen sofrana sihir katmak istedin ya, işte geldim!
Nehir heyecanla yataktan fırlamış:
— Gerçekten mi? Nasıl yapacağım?
Sofra Perisi elindeki minik altın kaşığı sallamış:
— Bu işin sırrı yemeklerde değil, insanlarda. Sihirli bir sofra, herkesin birbirine kalbini açtığı, hayallerini paylaştığı, oyunlar oynadığı sofradır. İstersen sana sihirli sofrayı kurmayı öğreteyim.
Nehir heyecanla "Evet!" demiş.
Ertesi gün, Nehir sofraya annesinin yaptığı patates püresini getirirken içine minicik bir kalp çizmiş. Dedesiyle yemeğe başlamadan önce bir hikâye başlatmış:
— Bugün patates pürelerinin ülkesinden geldim, burası bir bulut ülkesiydi. Bakalım kim katılacak bana?
Bir anda dede hikâyeye eklenmiş:
— Ben de orada bir uçan kaşık gördüm!
Ninesi gülmüş:
— Uçan kaşık mı? Ben de bir konuşan tabak buldum!
Böylece Nehir’in başlattığı küçük oyun, sofrayı bir masal diyarına çevirmiş. Herkes hayal gücünü kullanmaya başlamış. Babası garip sesler çıkarıp güldürmüş, annesi şarkılar söylemiş. Pofuduk bile patileriyle masanın üstünde dans etmiş.
Günler geçtikçe Nehir’in ailesi her akşam sofrada yeni bir oyun, yeni bir şarkı, yeni bir masal uydurur olmuş. Artık sofralar sıradan değilmiş, her akşam bir macera başlıyormuş.
Nehir’in öğrendiği en güzel şey şu olmuş:
— Sihirli bir sofra kurmak için yemeklerin değişmesine gerek yok. Kalplerimiz değişirse, sofralar zaten ışıl ışıl olurmuş.
O günden sonra Nehir’in köyündeki diğer evler de bu sihirli sofraların kokusunu almış, herkes kendi evinde, kendi masasında hayallerini sofralara getirmiş.
Ve masal burada bitmemiş... Çünkü sihirli sofralar, sevgiyle kurulduğunda hiç bitmezmiş.
Yorumlar
Yorum Gönder